30 Aralık 2016 Cuma

MASALLAR ŞEHRİ PRAG




         " Gülüşün,unutuşun ve hüznün şehri" demiş Milan Kundera burası için.Ne kadar da doğru demiş.Hepimiz Paris’in yada Venedik’in şöhretine aşinayızdır çünkü çoğu insan için bu şehirler dünyanın en güzel ve en romantik yerleridir. Eğer sizde bu insanlardan biriyseniz,  masal şehir Prag’ı gördükten sonra düşüncelerinizde köklü değişiklikler olabilir. Kabul etmek gerekirse gidene kadar benimde Prag'ın bu kadar görkemli olduğuna dair en ufak bir fikrim dahi yoktu bu yüzden oldukça etkilendim diyebiliriz. Şimdi bu kadar övgüden sonra sıra geldi 1992 yılından bu yana Dünya Mirasları listesinde olan bu mükemmel şehirde nereleri gördüğümü ve neler yaşadığımı anlatmaya..

            
           Aslında Prag’ın tipik bir Avrupa şehri olduğunu söyleyebiliriz. Eğer daha önce Avusturya’ya yada Almanya’ya yolunuz düştüyse ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Örneğin mimari açıdan çok büyük benzerlikler olduğunu söylersek yalan olmaz. Mimari olarak ilginç olan bir diğer özellik ise şehrin 2.Dünya savaşından en az hasarla çıkan bölge olması bu yüzden birçok bina orijinal formuyla kalmış ve korunmuş. Şehir dünyanın en bozulmamış ve el değmemiş mimarisine sahip. Prag’a gittiğinizde şehrin Gotik, Rönesans, Barok, Cübizm, Art Nouveau ve diğer birçok akımdan etkilendiğini görürsünüz. Prag; müzeleri, tiyatroları, binaları galerileri ve tarihi miraslarıyla dünyanın sanat merkezi haline dönüşmüş bir şehir öyle ki dünyanın en ünlü operalarından biri olan Mozart’ın “Don Giovanni”si ve “La clemenza di Tito”sunun ilk gösterimleri de şehrin ulusal tiyatrosunda yapılmış.

(St.Vitus Katedralinin içeriden görünüşü)



       Prag’da yaptığım kısa süreli geziye geri dönecek olursak; sabahları çok erken kalkmak zorunda olmamın dışında gezim tamamen kusursuzdu. Şehirde ki ilk günümün kötü havayla birlikte kabusa dönüşmesini beklerken güneş beni bütün gün terk etmedi :)  Hradchany kalesi, St.Vitus Katedrali, Charles Köprüsü, Ulusal tiyatro, Astronomik saat ve Kafka’nın (20.yy ın en etkileyici yazarlarından) evinin bulunduğu bölge ilk gün ziyaret ettiğim yerler arasındaydı. Peki en çok nereyi sevdin diye soracak olursanız da, benim için en akılda kalan yerler kesinlikle Charles Köprüsü, St.Vitus Katedrali ve Astronomik saatti. Muhtemelen Charles Köprüsünü görüp ona aşık olmayan çok az insan vardır yeryüzünde. Charles köprüsü diğer adıyla Karl köprüsü Vitava Nehri üzerinde ve üç köprü kulesi tarafından korunuyor. Kulelerden eski kasaba kısmında olanı dünyada ki en inanılmaz Gotik ve Barok stilini yansıtıyor. Özellikle akşamları köprüde yürürseniz kendinizi bir peri masalının içinde hissedebilirsiniz.Gündüzleri ise köprünün üstünde ki birbirinden yetenekli ressamlara kendi portrenizi çizdirebilirsiniz. Benim maalesef bunun için pek vaktim olmadı o yüzden içimde ukde kaldı diyebiliriz.



        St.Vitus Katedrali de görebileceğiniz en güzel Gotik yapılardan birisi ayrıca ülkenin en büyük kilisesi olma özelliğini de taşıyor. Eğer kilisenin içini gezerseniz,ünlü Çek ressam ve grafik sanatçısı Alfons Mucha’nın dekore ettiği kilise pencerelerini görebilirsiniz. Gelelim Astronomik saate.Saat,şehrin Old Town yani eski şehir kısmında bulunan,Prag’ın en önemli simgelerinden birisi. Bu saatin turistler arasında bu kadar popüler olmasını ise her saat başı yapılan gösteriyi buna neden olarak gösterilebiliriz.Saatin,gökyüzünde ki ayın ve güneşin konumlarını temsil etmesinin yanında,üzerinde 4 adette figür barındırıyor. Bu figürler;elinde altın kesesi tutan bir Yahudi (açgözlülüğü temsil ediyor),elinde ayna tutan figür (kendini beğenmişliği temsil ediyor),iskelet (ölümü temsil ediyor) ve son olarak elinde mandolin çalan Türk figürü de eğlenceyi temsil ediyor.( Türk olan figürün eğlenceyi temsil etmesi de gözlerden kaçmasın ☺) Her saat başı, saatin çalmasıyla birlikte bu 4 figür hareket ediyor ve iskelet elinde ki zili çalarak diğerlerinin ölüm vaktinin geldiğini haber veriyor tabi ki onlar daha ölmeye hazır değiller bu yüzden üçüde başlarını sallayıp ölmeyi reddediyor.Bu ilginç gösteriyi Prag’a giderseniz en az bir kez izlemelisiniz zaten saatin çalmasına yakında meydanı insanlar doldurmaya başlıyor.

(Astronomik saatin üzerinde ki figürler)


       Akşam için ise en iyi tavsiyem Vitava Nehri üzerinde muhteşem bir tekne gezisine katılmanız olur. Özenerek ışıklandırılmış şehrin akşam manzarası eşliğinde yemeğinizi yiyip içkilerinizi yudumlayabiliyorsunuz. Tabi ben tek tabanca takıldığım için bu manzarayı izlerken yanınızda sevdiğiniz bir insan olursa sizin için daha romantik olabilir diye düşünüyorum :)

(Vitava Nehri'nin Charles köprüsü üzerinden görünüşü)


           Çek Cumhuriyetinden ayrılmadan önce uğranılması gereken bir diğer yerde kesinlikle “Karlovy Vary”.Kralın Banyosu anlamına geliyor ve ülkenin spa ve kaplıca merkezi olarak biliniyor.Tarihte birçok ünlü ismin buraya tedavi olmak amacıyla yolu düşmüş.Sigmund Freud ve ulu önderimiz M.Kemal Atatürk de bu isimlerden sadece birkaçı.Hatta Atatürk’ün kaldığı Carlsbad Plaza’nın dış duvarında,üzerinde Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kurduğunu belirten bir tabela da var.İsterseniz termal suyun tadına da bakabilirsiniz. Porselenleriyle ünlü Karlovy Vary de,bu termal sudan içilmesi için özel bardaklar da yapılmış. Ama içmeden önce dikkat etmek lazım çünkü fazla kaçırırsanız karın ağrısı gibi sorunlar yaşayabilirsiniz mesela ben hastalanırım korkusuyla tadına bakmaktan öteye geçemedim maalesef.

(Karlovy Vary sokakları)



       Karlovy Vary’nin bir yağlı boya tablodan fırlamış gibi görünen sokaklarında dolaşırken Mozart’ın ve Goethe’nin de kaldığı evleri görme şansı da buluyor insan. Bu evler şimdi hotel haline getirilip Mozart ve Goethe'nin adı verilmiş. Burası aynı zamanda her sene Karlovy Vary Uluslararası Film Festivaline de ev sahipliği yapan bir yer.Şehrin ünlü hoteli “Grandhotel Pupp” da ünlü Hollywood filmleri “Last Holiday” ve bir James Bond filmi olan “Cosino Royale” in çekimleri gerçekleştirilmiş.Zaten hotel’in içine girip gezerseniz her yerde James Bond’un izlerini görebilirsiniz.

(Buyrun bu da Mozart Hoteli)


      Bu kadar gezdikten sonra sizde kendinizi benim gibi yorgun hissederseniz hotel'in kafesine uğrayıp leziz bir kahve ve birbirinden güzel pastalardan biriyle yorgunluğunuzu atabilirsiniz.Rehberimizin verdiği bilgiye göre Atatürk de burada oturmuş zamanında ama sizde benim yaptığım gibi kafe de çalışan garsonlara bu bilgiyi sormaya kalkmayın çünkü hiçbir bilgileri yok.Kısacası,Karlovy Vary,Ortaçağ boyunca Avrupalı Aristokratların ve yüksek kademede ki insanların gözde mekanı haline gelmiş.Günümüzde ise bu popülerlik hız kesmeden halen devam ediyor.


 (Yorgunluk atmanın en güzel yolu❤)



       Gezinin son akşamını “Ortaçağ gecesi”ile tamamlamaktan daha iyi bir fikir olamaz. Ortaçağdan kalma bir binada, Ortaçağ kıyafetleri giyinmiş garsonlar tarafından sunulan yemekler ve sahne gösterileriyle geceniz mükemmel bir hal alacak.Kendinizi bir film sahnesinin içinde ki kral yada kraliçe gibi hissedebilirsiniz.



      Prag,benim hayatım boyunca yaşamak isteyebileceğim şehirlerden birisi.Burada bulunmak herkes için büyük bir keyif ve inanılmaz bir tecrübe olabilir.Eğer birkaç gün için bile olsa bir peri masalının içinde yaşamak isterseniz,hiç tereddüt etmeden Prag’a gitmenizi tavsiye ederim.Özellikle ilkbahar ve yaz ayları için mükemmel bir gezi rotası olabilir. Ayrıca söylediklerine göre kış aylarında da mükemmel oluyormuş burası. To do listime yılbaşında Prag'a tekrar gitmeyi ekledim bile :) Artık seneye inşallah :) Eminim ki gidip gördükten sonra sizde bu "Altın Şehir" e tekrar tekrar uğramak isteyeceksiniz. Sanırım böyle bir yazının sonunu da Nazım Hikmet’in sözleriyle bitirmek daha doğru olur.


Yağmurlar içindeydi Prag,
Bir gölün dibinde gümüş kakmalı bir sandıktı.
Kapağını açtım.
İçinde genç bir kadın uyuyordu,
Camdan kuşlar arasında..

❤I'am all dressed up for Prague

               



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder